16 Ağustos 2010 Pazartesi

Kelebek Etkisi

Huh gençler yettik. Ne diyorduk en son. Fethiye -  Hisarönü'nde tamamladığımız garip akşamdan bahsetmiştik. Sabah güzel uyandık ve son iki günümüzü ayırdığımız ve görmek için en çok heycanlandığımız yer olan Kelebekler Vadisi yolculuğuna ılık ılık aktık.

Öncelikle Hisarönü'nden yola çıkmadan önce süpersonik alışveriş merkezi olan ve çalışanlarının her girişinizde ''azda kartınız var mıııı?'' sorularına maruz kaldığınız ''azda çoksüpermarket''ten yolluk katıklarımızı aldık. (çikolata ve viski, ne sandındı salam ekmek mi?). Akabinde Hisarönü'nden hareketle Ölüdeniz'e ulaştık. Kısa süreli bir otopark arayışından sonra ilk gördüğümüz ''köy kahvaltısı'' tabelalı mekana daldık. Güzel bir kahvaltıdan sonra Kelebekler Vadisi'ne kalkıcak olan tekne saatlerini öğrendik ve tekne saatine kadar 3-4 saat vaktimiz olduğunu anladık. Talan ettik biraz ölüleri. Pek ölü gelmedi bize yalnız ufak bir yer. En önemli özelliği ise yamaç paraşütü. Abiler dedik, siz saygı değer abilere benziyorsunuz kaç para bu olay? Cevap bizi memnun edecek cinsten değildi ''115 TL''. Biz de binemediğimizden binenleri fotoğraflarını çektik. Sonrasında bünyeler çok terlediğinden sıvı ihtiyacımızı karşılamak amacıyla deniz kenarındaki mekanlardan birine oturduk ve Evren'in tercihiyle iki adet ''Aloha'' denen içecekten sipraiş ettik. Saygı değer bir içecekti efenim. Tekne saati yaklaştığında arabadan eşyalarımızı alıp tekneye doğru emeklerken tekne saatinin 1 saat ileri alındığını öğrendik. Ufak süreli bir sıkıntı durumundan sonra çimler üzerine yayılıp ''pis 7'li'' nin dibine vurduk. Sonunda tekneye binme saati gelmişti. Heyacanlı olan kahramanlarımız teknenin kalkmadan önce su, peçete gibi yüklemelerinin yapılması gerektiğini görünce tekne çalışanlarına yardım etmek amacıyla yiğitçe suya atladılar. 15-20 dakikalık imecenin sonucunda tüm yüklemeler tamamlanmıştı. Nihayet beklediğimiz an gelmişti ve teknenin motoru ''porr porr'' sesleri eşliğinde harekete geçmişti. Pek uzun olmayan bir süreden sonra Kelebekler Vadisi göründü.


O ilk görüntü anını anlatmak çok zor. Gerçekten de fotoğraflarda gördüğümüz ve iç geçirdiğimiz yeri canlı canlı tekneyle yanaşırken görmek hoş bir durumdu. Tekneden inip kısa süreli bir oryantasyondan sonra vadi yaşamı hakkında bilmemiz gerekenleri öğrendik ve suitimize yerleştik.


Şimdi bu tatilin sonlarına doğru gelirken, yapmak istediğimiz hareketli bir tatildi. Velakin, Kelebekler vadisini sona bırakmamızın ve 2 gün kalmak istememizin sebebi de, aslında çok hareketli bir tatili fazla arzulamadığımızdandı. Amacımız daha çok yer görüp bu zamana kadar uzanamadığımız ama herkesin dilinde yada sadece 1 kişiden duyduğumuz yerlere gitmekti. Hızlı bir şehirde, kendi halinde sorunları olan, her sabah insan seli içinde kaybolan ve lanet bir şehrin içinde kimseden farkı olmadan yaşamak zorunda kalıyorduk. Kimsenin tercih etmek istemeyeceği bir hayat aslında. Ama mecbur kalıyorsun işte. İnsan, daha dinginlik ve huzur arayışı içine giriyor bu süreçlerde. Bu arayışlarımızı bazen seyrettiğimiz filmlerde bazende dinlediğimiz müziklerde tamamlıyorduk. Tembellik bir haktır, bütün gün bir sahil kenarında oturup birşeyler düşünmek ve gerçekten birşeyler yapmamak yaşanılması veya tercih edilmesi gereken birşey. Ama biz bu hakkı satın almak için çalışıyoruz maalesef.

Böyle duygularla çıkmıştık tatilimize. Aslında buna tatilde demek istemiyoruz. İki dostun bu zamana kadar yapmak istediklerini hayata geçirme süreciydi. Bizde bir plan yaptık ve sonuna kelebekler vadisini ekledik.

Kelebekler vadisi yazısının duygusal olma sebebi bu kafa yapısı aslında. Orada bulduklarımız bizim bu zamana kadar yaşamak istediğimiz bir hayat. Üzüldük son 2 güne sığdırdığımıza ama değdi bence. Orada tanıştığımız insanlar, sabaha kadar bir minderin üstünde deniz kenarında geçirdiğimiz saf anlar. Bunlar bizi gerçekten mutlu etti. Hani senelerdir yazlıklarda büyümüş bir nesil olarak, akşamüstü yemekten sonra güzel giyinip sahile yada oranın en mevzulu yerine inilirdi. Ama burada o hissiyattan uzak durduk. Günü 2'ye ayırmadan yaşamak güzel.


Yolculuğumuz artık bitmişti. Pazar sabahı kahvaltıdan sonra güzelim vadiyi, pancar motor bir tekne ile arkamızda bırakıyorduk artık. Araba Ölüdeniz de park halindeydi ve istanbula giden o boktan yollara götürmek için bizi bekliyordu. İstanbula dönmek demek, hayatın yeniden istenmeyen safıyla karşılaşmak demekti. Dönüş sırasında bu psikolojiye çok girdik ama hep yaşadıklarımızı anlatarak iyi durmaya çalıştık.


Hayat tembellik yaptığınızda güzel. Çalıştığınızda yada istemeden erken kalktığınızda güzel değil. Bu sebeple tembellik anlarınızın kıymetini bilin. Hayatta keşfedilecek daha çok yer ve güzel dostluklar var. Sıralı bir hayata bize zorlayan şu düzeni biraz kırmak bireylerin elinde. Güzel lan hayat.

1 yorum:

Selin dedi ki...

bravooo :)